Shiva ve Parvati’nin Kozmik Hikâyesi Üzerine Bir Yolculuk
Bedenin Ötesinde Bir Dans...
Yoga pratiğimizde bazı pozlar sadece fiziksel değil; ruhsal bir kapı açar.
Natarajasana – yani Dansçı Pozu – bu pozlardan biridir.
Bu duruş, yalnızca bir denge pozu değil; içsel bir teslimiyetin, kozmik bir dengenin ve kadim bir hikâyenin vücut bulmuş halidir.
Shiva ve Parvati: Kozmik Dengenin Temsili
Yogik gelenekte Shiva ve Parvati, sıklıkla “kozmik çift” olarak anılır.
Yaratım ve yıkım, enerji ve madde, eril ve dişil güçlerin kusursuz dengesini temsil ederler.
Shiva, ilk yogi olarak evrenin maddesel formunu, duruluğu ve sessizliği temsil eder.
Parvati ise ilahi dişil enerjiyi – hareketi, yaşamı ve dönüşümü sembolize eder.
Birlikte yalnızca tanrısal figürler değil, varoluşun özünü anlatan bir metafordurlar:
Enerji maddeye hayat verir; madde enerjiyi taşır.
Parvati olmadan Shiva, “Shava” – yani cansız bir beden – olur.
Stüdyomuzdaki Shiva ve Parvati heykeli de bu dengeyi, zıtlıkların birliğini simgeler.
Onlar bir arada var olmanın, dönüşümün ve uyumun simgesidir.
Kozmik Dans ve Natarajasana’nın Kökeni
Nataraja, “Dansçıların Kralı” anlamına gelir ve Shiva’nın kozmik dans eden formudur.
Shiva, evrensel döngüde yaratımı, yıkımı ve yeniden doğuşu dans yoluyla ifade eder.
Efsaneye göre bir gün Shiva, Parvati’ye bir dans yarışması teklif eder.
Parvati, tüm pozlarını zarafetle takip eder.
Ancak Shiva, bir oyunbazlıkla zorlayıcı bir poza – Urdhva-Thandava – geçer.
Bu pozda sağ bacağını başının üstüne kaldırarak sergilediği uzanış, Shiva’nın dizginlenemeyen doğasını simgeler.
Parvati bu pozu yapamaz.
Ama burada kaybetmez aksine, kendi tarzını bulur.
Parvati’nin Dersi: Mükemmelliği Bırak, Kendin Ol.
Parvati, Shiva’yı taklit etmeye çalışmak yerine, kendi iç enerjisini ifade eder.
Kendi zarafetiyle, içsel dengesiyle ve teslimiyetiyle dans eder.
Böylece kendi dansını yaratır.
Onun yogası rekabet değil, ifadedir.
Parvati’nin hikâyesi bize bir şeyi tam anlamıyla yapamamanın başarısızlık olmadığını hatırlatır.
Belki de o an, kendi yolumuzu keşfetmemiz için bir davettir.
Yogada da bu böyledir.
Natarajasana’yı yaparken bacağımız beklediğimiz kadar kalkmıyorsa ya da dengemiz bozuluyorsa bu gayet doğaldır.
Önemli olan, mükemmel bir şekle ulaşmak değil;
poza ruhumuzu katmak, anda kalmak ve teslim olmaktır.
Sadhguru’nun Sözleriyle: Dansın Kendisi Olmak
Sadhguru bu durumu şöyle açıklar:
“Dansta dansçıyı tanımak istiyorsan, dansa öyle bir dalmalısın ki sen de dans olursun.
Artık izleyici değilsindir,sen danssındır.
Ve o zaman dansçıyı gerçekten deneyimlemiş olursun; onunla temas edersin.”
Yoga da aynen böyle bir yolculuktur:
Gözlemci değil, uygulayıcı; şekli yapan değil, şekle hayat veren olmak…
Ashtavakra Gita’dan Bir Hatırlatma:
“Sen beden değilsin.
Sen zihin değilsin.
Sen bunların tanığısın.
Sen saf farkındalığın kendisisin.”
Bu sözler, yoga pratiğinde şeklin ötesine geçmek gerektiğini bize tekrar tekrar hatırlatır.
Sonuç: Kendi Dansını Bul
Bir dahaki sefere Natarajasana’ya geçtiğinde, sadece bir poz yaptığını düşünme.
Sen dansın kendisi oluyorsun.
O poza kendi hikâyeni, nefesini, niyetini katıyorsun.
Bu pozda mükemmellik değil, içtenlik vardır.
Rekabet değil, uyum vardır.
Taklit değil, ifade vardır.
Çünkü yoga pozlarında doğru ya da yanlış yoktur.
Senin pozun, senin ifaden.
Senin dengen, senin yolculuğun…
Işıl & Lemon Yogi :)